Son Dakika!

biz bi' ara üşenmeyip harekete geçebilirsek bir şeyler bir şeyler yapacaz bloga. kaming suun.

27 Kasım 2012 Salı

Sanal Dünyada Güvenlik...




- Bak, bak! Benim telefonum rehberimde kayıtlı olmamasına rağmen arayan kişinin adını gösteriyor. Çok zeki maşallah.

- Hayır salak! O senin gerizekalılığın. 

 ***

Sevgili teknoloji dostları, etenşın piliiizz!

Rehberinizde kayıtlı olmamasına rağmen arayan kişinin adını veren 'TrueCaller' vb. aplikasyonları kullanmayın. Daha en baştan uyarıyorum sizi: Kul-lan-ma-yın!..

25 Ekim 2012 Perşembe

Bayram?

Ne o? Hani sen şehirli geleneksel plaza insanıydın? Hani şıklığından ödün vermeyip her zaman kariyerine odaklıydın? Olm sabah danayı kovalarken görmüşler seni?

Sabah kahvesini ve sigarasını gıda etmeden evden çıkmayan kahvaltı yapmayan ama ara öğünlere önem veren günde en az yarım saatte olsa spor yapan hanım kızım? Sabah sabah köye vardığında muhtar emminin sarma cigarasından mı tiksindin yoksa sabah kahveni bulamayınca haşlama çayı mı beğenmedin? Muhtemelen 2 tabak kavurma - pilavı yedikten sonra bayılmaya yakın hislerinden dolayı saçma hissediyorsun. Sevap o sevap.

Hacı hani sürekli takım giyerdin? Zztop'dan ögrendik olm "Coz' every girl's crazy 'bout a sharp dressed man" di hani? Bayram bayram diye gittin eski takımları çekmişin baş parmağı yırtık çorabıda giymişin? hadi onu geçtim bari etleri keserken aşortman altı yerine üstünü giyeydin. neyse geçti geçti sakin ol.

"Olm ne bayramı yeaaa ben burdayım sabah sabah uyanamam kusura bakma" diyen adam?  baban hadi namaza diyince ikiletmeden çiğnedin tüm kurallarını? olsun olsun itlik serserilik yerine 2 sevap kazandın fena mı? kavurmadan da al bakayım taze taze.


    Şeker bayramı kadınlar açısından daha şirin bi bayram gibi gözükse de (nutella bayramı lan alelade. Çeşit çeşit çikolata şeker falan) kurban bayramı alışık olmayan bünyeyi fena vurur hacı. allah yarattı demez o havalı halinizi alır kurbanın başında elinde leğenle et beklersin. Ama bi bakıma da eşitliktir. sen misin köyündeki muhtar emmiyi hakir gören? Öyle ipodsuz çamaşır suyu lekeli aşortman altıyla elinde leğeninle çıkan et bekle . dikkatli taşı ha. hemen kesmeye gidecek ordan tencereye. sevap taşıyosun olm sevap.

2 Ekim 2012 Salı

Benzerlikler Canımı Sıkıyor!

Efennim merhabalar. Bilirsiniz şarkıcılar biribirimizden esinlendik yok şunu ettik yok bunun altyapısıyla (efendim?) çalıştık cart curt laf eder dururlar. Amma hacı bana ben bu şarkıyı aldım geldim bunun müzüğüne yeni şarkı okudum demeyeceğen! Özellikle the zombies gibi bi yüce varlığın (Ki olimposun tepesinde tanrılar rock n roll denilen olayı yaratırken, yaymak için the zombies'i de yaratmıştı! ) ritmini, altyapısını alıp kendi şarkına koyup işi kotarmaya çalışıyorsun! Yemezler melaniciğim, yemezler yavrum. Sana bi lafım yok aslında. "Yeaa şu şarkıdaki şeyi kullanalım beee bööö" diyen müzik direktörüne! Olm bak beni çıldırtmayın. Sakince o şarkıyı aldığın yere koy ve uzaklaş! Dellendirme beni tersim pistir otobüse benzemem otomatik kapıdan hallice çarparım, gelir tüm içinde bulunduğun şarkılara, projelere eksiyi basarım yutupdan hemde 4-5 fake fesabımla birlikte! Şimci kalk git pis herif seni. Siyah tekel poşetleri, pis kalitesiz pazar poşetleri içinde kalasın hemde 54 derece sıcakta emi. Terbiyesiz.

Ahanda sözkonusu olan şarkısını aşşağıya koyuyorum, zamanının çok ötersinde olan on numero şarkılardandırdı.
-bi fredi merküri'ye bi zombis'e yetişemediğime yanarım-

Amma sen gel gör ki r&b yapıyom ben yaaa diyen bi abla çıkıyor alıyor tüm ritmin şarkının falan içine ediyor! Bu kabul edilemez!
-tipsiz seni pis tipsiz kötü tipsiz ahlaksız tipsiz-

30 Eylül 2012 Pazar

1 Santim

Ciddi manada takıntılarımın olabileceğini düşünüyorum, düşünmekle kalmayıp saçma saçma bunları düşünüyorum. Düşünsepşın bi yerde. Ama hacılar çok sinir bozucu lan. Özellikle ocak ve mutfak tezgahı arasındaki o boşluk! Bildiğin karadelik gibi. Nasıl çekiyor beni bi bilsen. Aynı şey duvar ve buzdolabının sırtı ikilisinde de geçerli. öyle manasız boşluk olur mu ya?

Tamam sen diyeceksin "olm onlar duvara zarar vermesin hava akımı olsun pek toz olmasın" falan diyeceksin ama arkadaş ben böyle boşluklara takılıyorum. Kaldırım taşlarını ilk döşediklerinde de o bir santimlik boşlukar aklımı alıyor benim. Hayır manyaklık bende olduğu için kafam rahat. Yoksa adamlar "lan şunu bi santim boşlukla döşeyelim bi gerizekalı çıkar buna kafayı takar" demeyeceğini biliyorum en azından, manyaklık bende.

Arabanın kapısı tam oturacak mesela. hoş bu sürüş güvenliği açısından da önemli tabi ama emin olmadığım zaman kapının tam kapanmadığına, tedirgin oluyorum. Fakat diğer yandan da sıcak havada dolmuş kapıyı açıp da gider ya, hah! onu zerre umursamıyorum.

Simetri takıntısı gibi de biraz sanırım bu.Hadi boşluğu ortadan kaldırdın diyelim gene bu tipsiz iki alet edevat artık her neyse gene bi milim de olsa boşluk kalıyor. Bu ne lan! 

Bak aynı sorun zarflarda da var. tam yapışacak ağızı ya da hiç yapıştırmadan içine tam kıvrılacak.
Ama şu alemde tek olmadığımı gördüğüm zaman rahatladım. adam arabanın farları ile kaput arasındaki boşluğa takmış. harbiden de bakınca göze çarpmayacak, sinir bozmayacak gibi değil yav.

-İnsan kafayı yiyor! Bu boşluklar neden var lan?-
-O bir cm'lik boşluğun bünyede yarattığı boşluk hissini temsilen grand kanyon-

3 Eylül 2012 Pazartesi

146



- Hatırladınız değil mi? -

Benimle yaşıt olanlar bilirler. Biz internetin nimetten sayıldığı zamanların adamlarıyız. İcq, mırc bebeleriydik. Facebook hak getire, msn daha yeni yeni popülerleşiyordu, yahoodan mail almak olay oluyordu. Çok büyük efsaneler olurdu "Olm ben internetten oynuyorum oyunu" diye. Kafa basmazdı tabi 146 ile bağlanılmış bi internet ve oyun. Tabiki hepimiz kol gibi gelen faturasını hesaplardık. E tabi olm. 146 lan! Telefona 200 milyon ödediğimiz zamanlar. Fatura gelince saniyesinde aile radarına giriyordun. "Baba ders yapıyorum ben" diye cevap verince ne yapsın baba peki der otururdur. Habuki açsa bilgisayarı baksa ne bi coğrafya var ne bi matematik! Oyun - mp3! Sonradan sonradan kafamıza girdi lan şu ucuz saatlik paketlerden alalım diye ixir, superonline, e-kolay bu işin başını çekiyorlardı. Saatlik bağlantı hesabına tabiki daha iyiydi. "evde internet saati" Gazeteler mega kıyak çekerek saatlik, günlük internet dağıtırdı. Ekonomik önlemler de alıyorduk tabi kendimizce. Tüm mailleri, uzun uzun yazıları açıp interneti kesip okuduktan sonra gene bağlanma gibi.





Evin telefonu ha bire meşgul olur du ki akrabalar falan komple kıskanarak isyan ederdi "Sizin telefonda hep meşgul. Artık kimle konuşuyorsanız!" Zenginlerde 2 telefon hattı vardı. Biri internet için biri normal telefon için. Hey maaaaşallah! Anne baba içerden bağırırdı internetten çık telefon açacağım diye. bi de onları beklerdiniz geri bağlanmak için.

Bizler bi grubun ya da şarkıcının diskografilerini torrentden 4 dakikada çekmeyi bırak, albüm bile değil bir şarkının inmesini 2 saat beklerdik (abartmıyorum) Bu gün halen download edilen dosyaya iyi iniyor mu bu ya (!) diye bakıyorsak bu yüzdendir.

Sonra bişi oldu "napster" diye bişey oldu bi gün. Bi baktık ki abavv la bütün şarkılar orda! bi şarkı atıcam bak diye flört edilirdi o zaman. Tabi bide bunun icq başında kız bekleyen adam vardı ki ne maaşları faturaya yatırmıştır. Korsanın korsan olduğu günler tabi. Sonra zaten matalika dava açtı falan uçuruldu bu alemden. Eski tadı kalmadı ortamların.

Tabi herşey bu kadar güzel değildi (güzelliğe bak) bi mp3 ya da görüntü indirdiğinizde açardınız ve beklerdiniz. (evet makinalar o kadar hızlı değildi ama bu işde bi terslik vardı) trainer dediğimiz şeylere denk gelirdiniz, formattan başka çare kalmazdı size. Bu sebeple bu nesil bilgisayara format denilen olaya iyi para yedirtmiştir, iyi para da kazanmıştır. Pop-uplar vardı birde. internet explorer5 günleriydi. Bi sayfaya girince dan diye 67 sayfa açırlır ve orada ölürdünüz

Bilgisayar teknolojisi de pek saçmaydı zamanında. Ucuz iyi ekran kartı peşinde koşmaktan, pentium 3 makina toplatacam diye övüne övüne gezmekten, dandik ya da bulunmayan bi kart varsa makinanızda sürücüsünü bulmak için kervanlarla günlerce arayanları toplarsan dünyanın çevresini rahat 4 kere dolaşırsın.

Saçma dandik zor ve çok güzel günlerdi lan ama. Bu günlere gelene kadar neler çektik. Şimdiki nesil internete adapte oldu. Bane'in dediği gibi. Biz onunla birlikte o cehennemde doğduk.

  
 - Ah, you think darkness is your ally. You've merely adapted the dark. I was born in it, molded by it. I didn't see the light until I was a man and by then it was only blinding! -

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yankee Go Home!..



Hollywood sağolsun yıllardır bizi uzaylı istilası masalıyla eğlendiriyor. Ha geldiler, ha gelecekler; basacaklar mekanımızı aga diye bekledim ben şahsen yıllarca. 

Sonra bir gün, ''lan'' dedim kendi kendime -evet kendime saygım yok benim- ''oğlum ya bizsek milletin gezegenini basacak fedailer; ya bizsek gidip sağı solu istila edecek?'' (O yazı için: http://birseyanlatiyorumkesmesozumu.blogspot.com/2010/04/uzayli-mi-kim-uzayli.html)

Nitekim bugün yeni bir keşif aracı olan Curiosity, Mars'a iniş yaptı. Bu araçla birlikte şu an Mars topraklarında iki araç fıldır fıldır ''Mars'ta hayat arıyor''.

Sen kalkıp adamların mahremiyetini hiçe sayıp ikide bir keşif aracı gönderirsen, onlar da mekanını basarlar aga!!! Bu zamana kadar gelmedikleri hata!

28 Temmuz 2012 Cumartesi

Pazarlık Yapmamak Kerizlik midir?

   -Seyirlik oyuna dönmüş bir kurban pazarlığı-


Pazarlık diye bir şey var sevgili okur. Çoğu insanın bu konuda iyi olmakla övündüğü bir şey bu ve maalesef ben bu işte de iyi değilim. Lügatimde pazarlık diye bir kavram yok. Çok param olduğundan, bu parayı nereye harcayacağımı bilmediğimden değil; pazarlığın bir nevi satıcı-alıcı arasında yalana dayalı gizli bir sözleşme olmasına benim tavrım. İzah etmeye geçmeden önce fikirlerini çok değerli bulduğum Bertrand Russell'ın, beni etkileyen kitabı Sorgulayan Denemeler (Sceptical Essays) adlı eserinden bir alıntı yapmama müsaade edin:

22 Temmuz 2012 Pazar

Saçma Yazı

Sanki hiç kimse acı çekmedi, üzülmedi ne bileyim hayatında başına kötü şeyler gelmedi. bencilce facebook twitter gibi mecralarda aboovv acıma bak ne çok abaaav ölüyorum gibi yazıyorsunuz ya. inanın benim umrumda değil. sizin acılarınıza saygı duyuyorum, evet ama biraz mantıklı olun. sadece siz mi üzgünsünüz?

Durduk yere milletin başını şişirmeyi sevmem hatta nefret ederim belki benim doğdugum gündeki gezegenlerin durumu ya da kimyasal yapım böyle, bilmiyorum. Üzgün olmak ya da moralsiz olmak herzaman hiperaktif bi ruh haline sahip olamamak da güzel birşey. Kaybettiğinize bakıp "ne güzeldi " diyorsunuz.  tabi bi daha böyle birşeyler olmaması da moralinizi pek fena bozuyor. Kısaca saçmaladığım şey, benim sevdiğim bi şarkı. Güzel fon oluyor böyle vakitlerde belki siz de fon yaparsınız arada.



Bir de pek böyle bahsetmeyi sevmem ama başımızdan talihsiz bir kaza geçti. Şu anda bu dünyada olmama ihtimalim pek yüksek olan bir kazadan arabanın sağlamlığı sonucu kurtuldum. Kaç arkadaşım burayı okuyor bilmiyorum ama beni arayan hal hatır soran herkes iyi ki var, iyi ki benim dostum. Çok klişe bi cümle olabilir ama gerçekten hayatınızın bi pamuk ipliğine bağlı olma durumu var.
Bu seferlik yırttık, bakalım sırada ne var.

15 Temmuz 2012 Pazar

Bir Evlilikten Manzaralar

 
Bazıları bozuk bir telefonla şehirler arası konuşuyor gibi,
ya da farklı şeyler çalşan iki kaseti dinlermiş gibi.
Bazen de gezengenler arası bir sessizlik var.
Hangisi kötü bilmiyorum.
İki insan aynı şeyleri hissediyorsa ne olsa fark etmez.

(filmi izlemek isteyen için; Bir evlilikten manzaralar.)

8 Temmuz 2012 Pazar

Yapı Marketi Çılgınlığı

 Efennim merhabalar. Siz hiç elinizde daha doğrusu alışveriş sepetinizde çivi tabancası, hızar (evet bildiğiniz hızar ama daha minyatür hali) bolca ve ebatça değişik tahta, saatçi tornavidası seti, maket bıçağı paketiyle kasaya giderken "lan bunlar ne? ne yapıcam lan ben hızarla" (sanki diğerleriyle çok mantıklı işler yapıyormuşum ya) sorusuyla kendinizi yakaladınız mı? ben yakaladım hem de ödemeye yaklaşık 1 dakika kala. Kredi kartı için saatli bomba gibi bi durumum var.

Yapı marketlerinde kendimi anlamsızca kaybediyorum. bunun en açık örneği eve hırsız girerse döverim diye aldığım gardolap askı sopası, olm çok boya işi var diye aldığım hava püskürtmeli boya aleti, tahta keserim diye (olaya gel) aldığım bi ton testere varyasyonları, çivi çakmak profesyonel bi iş aslında diye çeşit çeşit çekiç, arabada lazım olur diye çeşitli  takım aletleri, saat tamir etmeye bulaşıp bi satçi tornavidası seti lazım derken olay şuralara bi yere beton atmak gerekirse diye su terazilerine kadar geldi.

-ne kadan mutlular ama değil mi?-

Bahçe bölümleriyse tam manasıyla kendimi kaybettiğim yer. 40 kuruşluk çiçeğe nasıl 5 milyon verdim adlı kitabı burda yazabilirim mesela. ama herbirşey yan yana olunca alışveriş psikolojisiyle balkonda küçük çapta sera kuracak kadar malzemeyi kapıp kendime minnak bi dünya kurasım geliyo da sonradan sığmam diye falan düşünüyorum işte orda bi sorun var onu da halledince yapıcam herhalde... evet...

-my precious-

Aslına bakarsan pek seviyorum gezinmeyi burada.hoş reyonların hepsini gezince alışveriş arabasının içi pek saçma şeylerle doluyor ama olsun bırakıp çıkarken onları içerde içimi gizli bir hüzün kaplıyor. Kurtulunması gereken bir bağımlılık olarak görmeyiz tabi bunu artık amerikan şekilli garajlı bahçeli bi ev alırsam marangozluğa tamamiyle başlamayı da düşünmekteyim isterseniz mobilyalar yaparım bak size valla lan.

 
 -Eğer benim incelediğim testereyi ya da çim biçme makinasını falan siz de inceleyip son kalanı almak isterseniz başınıza gelebilecek bazı şeyler-

6 Temmuz 2012 Cuma

Bana Kahveni Söyle Sana Kim Olduğunu Söyleyeyim

 İnsanın nasıl bi cins olduğunu anlamak için kahve tercihine bakmam yeterli. Size de tavsiye ederim. Tabi sizi yanıltacak tercihlerde bulunması da ihtimaller dahilinde ama kahvenin ye va muhabbet içeceğinin (alkolsüzler) türüne ve ya isteniş şekline göre de bi klasman yapabilirsinz. Mesela lokumlu, damla sakızlı türk kahvesi.. Küçük detayların tüm konuyu değiştirdiğini bilen ve önem veren, işin genelinde mükemmeliyetçi ve arada da küçük kaçamaklar yapan insan işte... Ya da yapmazsınız canım bana ne ama size bi kahve biçimi söyleyeceğim ki kendisi pek acayip.


Kendisi, "Fifilitre Kahve"
Abi bi içecek bi ortamı bu kadar değiştirir. Normal oturuyorsunuz (lafa gel) hiç bi numaranız muhabbetiniz yok herzamanki gibi sıkıcısınız. Ama filitre kahve geldi, hop birden jazz dinlerim, lonc müzükden pek hoşlanırım aslında. Hayatı bi pürüzsüz yani smooth yaşarımlar, her gün 5 belgesel bitirmeden çünkü artık programlar kafamı yoruyor o kadar anlamsızlar. Yılda bir kez adı duyulmamış ama çeşitli entelikler barındıran bir yöreye gitmeden duramam. Bi bakarsın herzman bira içen adamı kavunlu mavunlu içinde pek acayipli bir kokteyl içtiğini belirtir. Çok küçük nüanslarla büyük farklar yaratmalar falan. Yok buralardan gidip bir sahaf açacağımlar. La olm sen ne anlarsın kitap satmaktan?! üç günde batacan sonra borç ödemeye pidecide salata yapacan. Olmadı mı? benim de içinde bulunduğum bazılarımız ise balıkçı kasabasına ama bodruma falan ( benim tercihim ayvalık, balıkçı kasabasına bak ) yerleşirler. Git armutluya yerleş? Balıkçı kasabası sana nüfusun %99.9'u emekli. Yok bodrumda bir evim var öhö möhö lannn.. olm işin gücün dalga lan. işin gücün etiket lan. Hoş ben seni bilirim normalde böyle değilsin sen. Ama filitre kahvenin sihiri bu. Kahveye de kızılmaz. filitre olmasının özelliği, önemi bu ortama anlamsız entellik getirmesi. Bir de filitre kahve candır yav.

- Şu filmlerdeki kocaman kahve bardağı ile pencereden yağmuru izleyen kız portresi vardır ya hani. Hah ordaki kahve bardağını buldum hacı. Kendisi  ile 4kişilik bir aileye çorba bile yapabilirsin. -kendisi yarım litreden fazla sıvı ihtiva ediyor- o derece yani! -

15 Haziran 2012 Cuma

Ayvalık Rant, Cunda Rant

Bodruma gitmiş olanlarınız vardır. fark ettiniz mi bilmem nerde ağaçları? bana yol kenarında kendi halinde olan 2 ağaçdan bahsetme sakın azını burnunu kırarım zaten sinirliyim, hüzünlüyüm. başka aklına gelen var mı böyle tüm ormanların yakıldığı ve otele dönen? efendim ? tüm salih şeridi mi dediniz? Doğru dediniz.

 Ciğerim yanıyor diye tabir edilen deyim vardır ya. hah işte öyle bi durum bu. konumuz ayvalık cunda ve çevresi olunca ben daha bi celalleniyorum. benim çocukluğumun yazları hep orda geçti. yüzmeyi orda öğrendim ilk kordon da yürüme ritüelim ordadır. yazın içilen ilk soğuk biram da ordadır. ilk avladığım balık da orda. balıkçılığı orda öğrendim ben. yakaladığın balığın yavru olmaması lazım yoksa çoğalamazlar adlı ilk doğa kuralımı orda öğrendim. ilk kampımı orda yaptım ağaçlar arasında çadırda kalmak ne kadar güzel birşeydi. İkinci ev gibi bana orası. Bu yaz tekrar gideceğim için seviniyorum. Ne bileyim arkadaşlarımı sevdiceğimi falan götürüp de gösterebilsem orayı.tek tek bina bina sokak sokak anlatacak o kadar çok şeyim var ki. biraz bira biraz rakı biraz papalina biraz güneş batışı biraz geceleğin sakin sakin kafa dinlenilen yer. bi kordonunda yürümek. olm öyle böyle değil çok fazla lan. Benim için çok özel bi yer kısacası size bunu ne kadar anlatmaya çalışsam az.

...

Ayvalık ve cunda da çıkan orman yangınları bi ritüel halini aldı.
2001, 2002, 2004, 2005, 2006, 2007, 2008, 2009, 2010, 2011...
İnternetten bakınca tüm yıllar var nasıl olduysa bi 2003de yanmamış.

Bi ağacın yanmasını dinlediniz mi hiç? Kütük hali ile sobada, şöminede olanını kastetmiyorum tabiki.
Peki o anda yanarak ordan kaçan hayvanları gördünüz mü?
Ben gördüm bunları. Cayır cayır yanıyor derler ya. öyle. Bi gözünüzün önüne getirin bi kaç saniyeliğine sadece.

 -16.06.2012 itibari ile alibey adası-


Nedense ya kaynak yaparken kıvılcım çıkar poyraz eser o anda da hop gitti 3 hektar. piknik yapanların mangal ateşi devrilir bişi olur hop 5 hektar öyle gitti.  Daha ilginci var, durduk yere çıktı bi de itfayeye göre!Evet durduk yere güneşten çok ısınmış çıktı yangın. hop 6 hektar da öyle. sonrasında orası da imara açılıyor nedense?!? şeytan tepesi yandı ayvalığın en güzel yeri tepede böyle tüm dünyanın üzerinde gibisin, güneş bi batıyor göreceksin heryer kıpkırmızı! ya nasıl bi huzur doluyorsun nasıl bi güzellik bu böyle. şimdi tam güneş batarken bi otelin arkasından batıyor. Cundada da aynı şey.

-beddua bölümü uyarısı- -beddua bölümü uyarısı- -beddua bölümü uyarısı- -beddua bölümü uyarısı-

  -16.06.2012 itibari ile alibey adası-

Ya nasıl bi mantık bu? De ki ben buraya otel yapacağım burdaki işsizler de iş bulacak ekmek yiyecek bana bi yer gösterin ama otele uygun olsun diye bi olay yok mu abi? illa çıkıp tepeye yakacaksın o yüzyıllık ağaçları yakıp oraya dikeceksin değil mi? inşallah o yaktığın her bi ağaç kıçına girer senin! - ki daha önce yanan yerlerde doğaüstü bi biçimde imara açılıp oteller türemeye başaldı alla allaaa nasıl oluyorsa - orda çalışacak ehe ehe iş sahası olacak gençlerimiz çalışacak diyen yetkili ve ya sade vatandaşın, orayı imara açan kuruluşun, orda çalışacak olan insanların - ki evet orda çalışmayacaksın! senin elinden toprağını, ağacını alıyor havanı alıyor sen daha gidip bir de orda mı çalışacaksın? İş mi yok diyorsun? Bi bunu mu bulabildin? E sen adam değilsin, senin allah belanı versin!- Oraya mal detarik edenin, otelin yapımında çalışan her işçinin vücuduna boydan boya o yangınlarda yanan ağaçlar girsin. sevdikleri gözleri önünde yansın  bu türlü bi vahşeti canı gönülden istiyorum sırf o beyinsiz embesiller acı çeksin diye. umarım bi gün sizlerin birisiyle karşılaşırız. bana ordaki otelin sahibiyim evet dersiniz. orayı da ben yaptırdım dersiniz. gözümü kırpmadan öldüreceğim tek insan siz olacaksınız emin olun buna.

9 Haziran 2012 Cumartesi

Memleket Nere?

Efennim bu yeni tanışma sorusunu biliyorsunuzdur. Kendilerinden ben hiç hoşlaşmam hazzetmem ve sevmediğimi pekiştirecek bir kaç kelime daha. Hiç muhabbetiniz olmayan biriyle dikiliyorsanız bi yerde, adamın işi gücü yokmuş gibi -ki bi yerde dikiliyorsanız işiniz yoktur doğal olarak--ama bu adamı haklı yapmaz bu konuda- bu soruyu sorar sizinle ortak bir paydada buluşmak amacıyla ki kendisi yanlış yoldadır. Seksenbir ilden, yani seksenbir seçenekten bahsediyoruz burda. Daha basit şeylerden yola çık. Mesela "Dondurma sever misin?" İki seçenek var sadece! Ya severim ya da sevmem. Bitti. Yüzde elli ortak fikirde olma şansın var! Kullan bunu. Yok illa "Nerelisin?"
-Nerelisin?
-Tokatlıyım ben.
-haaa öyle mi...
 Burdan aynı şehir sınırları içerisinden doğmadığımız anlaşılıyor. Daha bunun üzerine bi kutlama bi çelenk beklermiş gibi kendi doğduğu yeri söyler.
-ben de manisalıyım.
Eeeee napayım bu konuda sana plaket mi vereyim? Alkış mı tutayım? Cebine yüz milyon para mı koyayım? Ne yapayım benden ne istiyorsun lan?!

Aynı ilin sınırları içinde doğmadıysan bir de doğduğun yere doğru bi laf atar. Tokatlılar da pek konuşkan olur -üstüne alınan tokatlıları tenzih ederim- La nerden biliyorsun? Elinde neye dayalı bi belge var da buna göre konuşmaktasın? Hayatında kaç tane tokatlı tanıdın da konuşkan çıktı hadi onu geçtim, genelleme yapabildiğine göre bu kadar tokatlıyla nerde konuştun? Hepsini bi araya toplayıp ne yaptın miting mi düzenledin be adam! tabi bu lafları evet evet ehe mehe diye de geçiştirebiliriz.

Bir de bu durumun beteri var ki sizinle aynı yerde doğmuş olması.
 -Haaa sen de mi tokatlısın? Aaa orda bi köprü var bildin mi? Hah, merkezdeki köfteci peki? Orda bi ali mahmut hamamı vardır gittin mi hiç?
Gitmedim, gitmeyeceğim! Sırf seninle bir ortak yanım olmasın diye, iş sebebi bile olsa gitmeyeceğim ömrübillah gitmeyeceğim!


Benle ortak yan bulmaya çalışma arkadaşım. Hele hele memleket konuşarak ortak yan bulmaya hiç çalışma! Benle orda sadece dikileceğin süre kadar sus ve dikil. konuşma!
Ne meraklıymışın lan anlamadım ki.

 -Nerelisin diyenlere bundan sonraki cevabım. tabi bi yandan da bakacak olursak bu tabelanın yanında da fotoğraf çektiren adamlar da ayrı bi kafadaymış-

3 Haziran 2012 Pazar

Mona Lisa...

Ne zaman Mona Lisa tablosunu görsem ya da ona ilintili bir haber okusam aklıma ''Mona Lisa'yı bu kadar ünlü yapan nedir aga?'' sorusu gelir. Cidden birilerinin bizi fena yediğini düşünüyorum bu konuyla ilgili.

Beğenilerimizi ortak noktada tutan birileri var. Yeri geliyor Oscar, Emmy, Grammy, Cannes, Altın Portakal, Miss World jürisi diyoruz onlara; yeri geliyor O Ses Türkiye, Popstar, Yetenek Sizsiniz jürisi. Ama neticede ''güzel olan bu!'' dayatmasını yapan onlar işte.

Düşünsenize Azra Akın'ın güzelliği üzerine bir tartışmaya girdiğinizi. ''Güzel mi lan bu!'' dediğinizde alacağınız cevap ne; ''Oğlum kadın Dünya Güzeli seçildi, neyin bikbiğini yapıyorsun!''

Ya da Black Swan... B.ktan bir film. Hadi gel bunu iddia et. ''Oğlum Oscar aldı lan o film, dingil'' derler adama.


Mona Lisa da böyle bir şişirmenin ürünü bence.

Evrenin bir cilvesi olsa gerek, hayatım yollarda geçti. Hoş, hayatım dediğim toplasan yirmi beş sene beş aya denk geliyor ki çocukluğum ve gençliğim desem de olur. Bu yolculuklardır beni aidiyet hissinden kurtaran sanırım. Yolculuklarımın ertesinde özlemin cayır cayır yandığı ilk günlerde yaramı ''dün bu saatte oradaydım, neden şimdi buradayım''larla kanatırdım, sanırım hâlâ öyle yapıyorum. (Sanırım, çünkü uzun zamandır mahkum edildiğim sürgündeyim, bir müddet daha bitmeyecek bu mahkumiyet.)

Sevdiklerimi de bu yollarda kaybettim. Yanında kalamadığım için beni terk edenler de oldu, ben yollarda ömür tüketirken ömrü tükenip vedalaşamadığım da... Kazan-kazan olmadı bahtımda, kaybet-kaybet açık ara birinci geldi. Her neyse...

Hayatıma dahil olmuş herkesi hayatımdan bir şeyle bağdaştırdı beynim. Hayatımdaki bir şey devam ettikçe, o şeye bağlı kişi de duruyor öyle beynimin kıvrımlarında. 
Şiir, Sarahatun'dur mesela; Sarahatun, şiir. Ve şiir bitmez hayatımda, Sarahatun da öyle. 

Absinth, Özlem'dir; Özlem Absinth. 

Ankara, Erdem'dir; Erdem, Ankara. 

Hayat, Ali'dir; Ali, hayat.



Ama geçtiğimiz hafta birini kaybettim House bitince... Biri House idi, beynim sıkı sıkıya bağlamıştı onu House'a. O gitti, ben gittim; o değişmiştir elbet, ben değiştim. Dört sene kadar bir zaman dilimi. 

Uzun bir süre izlemedim. House demek, terk edilmek demek oldu. Çöküş. Reddediş, herkesi her şeyi. Vazgeçiş. Asılı kalış bir ipin ucunda. Boğazına bağlı iple fakat ipin ucunu tutan çocuk kaçırdığı için elinden, boşlukta süzülen balon oluş.



Bitti.

House da bitti, o da.

Ben ne oldum peki? 

Çözülen bağların yerine yenileri gelmedi; eskiler öylece duruyor ama, yenileri yok. 

Eskiler koparsa?

Kopacak, kaçınılmaz son! Koparmamaya bakacağız.

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Basamakta Beklemek

 Efennim hepimizler iş saatine yakın çıkıp otobüslere doluşup tıkış tıkış gidiyouz lakin beim canımı sıkan bi tip var, sizlere de anlatayım dedim siz siz ola bundan olmayın aman diyem.
 Bu arkadaşımız kapı önünde bekyeyen ve en son durakta inen adam!
 Ne zaman ineceği belli değil, size yol vermez sıkış tıkış inersiniz elinizde kırılacak eşyalar falan varsa dan dun oraya buraya çarparsınız eve gidene kadar kırıldı kırılmadı endişesi ile yaşarsınız, hayatınızdan bezdirir sizi.
 Kulaklığın kablosu adama takılır, kapılar kapanmadan 5 saniye içinde bomba imha uzmanı gibi hemen olayı çözüp kulaklığa kavuşmak istersiniz lakin otobüs gidecektir o pis adam da sizin yaptığınıza anlam veremez uğraşırsınız orda bıdı bıdı.
 Allam ne pis herifmişsin sen ya valla öyle böyle pis değil ama ya hem orda dur hem insanları zor durumda bırak hem de vay efendim ben burda duruyorumculuk yap (o ne lan?)
 Oh! Hayat sana güzel kapıda duran. Hep orda dur emi bi dahaki sefere omuz atacam sana valla yapacam bunu pis basamakta duran. inşallah kapı çarpar sana dann diye suratına. Pis herif.
 -umarım ikarusun kapıları arasında sıkışırsın bi gün-

21 Mart 2012 Çarşamba

Bulgaristandayız

Şener şen tarafından almanyaya gidebilmek için kandırıldık, dolandırıldık. Bizi almanya diye bulgar sınırına bıraktı. Bulgar sınırından da ters yöne doğru yürüyünce svilengrad'a vardık. Şu an vecih bey bulgar internet kafecisini oyalarken ben de bunu yazıyorum. Bir süre daha burdayız sanırım. öptük kib bay.

Nasıl oldu lan? diyorsanız işte tam şu şekilde oldu.

-karpuz? nedir karpuz?

3 Şubat 2012 Cuma

Ayak Serçe Parmağı

Bir evrim hatası! Bazılarına göre tanrının bizi cezalandırma yöntemi, bazılarına göre ise yeniden reankarne olurken "bunu, keççap ve mayonezi de unutmayın" dediğimiz dert yuvası. Bunu vurmadan ayağımız ne kadar güzel ve kullanışlı değil mi? Yürüyoruz geziyoruz mal mal "fred çakmaktaş gibi topuklarımızı birbirine tokuşturcam lan bak" derken yerçekimine yenik düşüp yapamıyoruz ve "lan ne kadar malım ben" diye yerçekimine karşı koymayı değil de bu topukları birbirine deydiremediğimize yanıyoruz.

- temsili fred çakmakt...lan... İşte fred çakmaktaş!-


Kısacası efennim bu ayak serçe parmağını bir yere çarpmaya görün. Aaaalllaaaam o nasıl bi acı nasıl dayanılmaz bir ızdırap! -bazı yörelerde ıstırab.- Tahmin edeceğiniz gibi ben de çarptım ama nasıl öyle böyle değil dengemi kaybettirip duvarlara çarpmalı falan yani o kadar çarpmaya bu kadar hareketi nasıl dahil ettin diye çözüm ararsınız nasıl yaptı la bu duba bunu diye.


-Gizli örgüt bunlar aslında-
-İ.neler-

Küfretmek acıyı azaltır diye isviçreli bilim adamlarının bir araştırması olmuştu. ne kadar küfredersen acı o kadar azalır diye. Anam ben bi başladım önümü alamadılar öyle böyle değil bilmediğim küfürler atmeye başladım başım döndü o derece. Kısaca efennim dikkatli olun. çarpmayın serçe parmağınızı falan aman diyeyim.


-Aman dikkat edelim parmağı kırmayalım efendiler snra bi ayakta 78 numara terlik diğer ayakta normal ayakkap oluyor-

1 Şubat 2012 Çarşamba

Şehrin Gözde Bekarları!

Efennim merhabalar. size çok kıllandığım her konu gibi biraz da b undan bahsedeceğim. demin gazetede şehrin gözde bekarları aşlığı altında sevgililer gününü yorumlayan insanların görüşlerini almışlar. Bahsettikleri sevgililer günü aman ne boş gün yok benim için normal bir günden farkı yok vay efendim ben o gün çalışırım hacı falan demişler hep. buraya kadar normal ( normal? ) gözüküyor. Da hacı "şehrin gözde bekarları" ne lan? benim bildiğim bu sınıf ya da klasman dizilerde olur. cnbce (yabancı diziler yayınlayan kanal) dizilerinde olur?! sordukları adamlarda restoran sahibi yok stil danışmanı vay efendim rerörerö ciff menıcır.

Benim gözümde rererörö çiff menıcır dediğimiz adam, bizim burdaki kareşler 94 pidede kasada duran dayıdan farksız. Aynı işi yapıyorlar! Sırf havalı söylenebilen bir meslek ismi uydurduğu için kendisine (bu da var bak. Komi. "Komi alınacak" ben ilk gördüğümde bunu kombi sandım?! sonra "temizlik uzmanı" la çöpçüsün. çöpçülüğün alınacak bi tarafı yok sana şarkılar bile yazıldı. dün gece çok aradım, aradım bulamadım, kör olası çöpçüler, aşkımı süpürmüşler! koy yerine temizlik uzmanını bak oluyor mu? kör olası temizlik uzmanları, aşkımı süpürmüşler! oldu mu olmadı tabi!) vay efendim stil danışmanı. şunu giy bunu giy diyen kişi değil mi temelinde? e bunu anneniz babanız da diyor?! hava soğuk sıkı giyin? al sana stil danışmanı!

o zaman hacı sen rererörö ciiff menıcırı bu bekarlar listesine katıyorsan ben sana derim ki orda dur arkadaş burda kardeşler 94 kebap lahmacun salonunda kasada duran adamı da alacaksın!
yok efendim jet-set sosyetedenmiş adam vay efendim çok düdükmüş (bunlar herhal justice league sanıyorlar kendilerini! sırf çok paranız olduğu için babağnızdan paralar kaldı diye diğer insanlar da ne yaptığımızı bilmeli diye mi geziyor bunlar? ne la amacınız sizin bi gidin la bi dağlın olm la!

-tüm süper kahramanları içinde barındıran justice league-
Ortala
Ya da bu magazin gazetecilerine mi giydirmek lazım bilmiyorum banane lan kim nerde kiminle burnunu karıştırıyor? ya da bunu talep eden halka mı iki tane geçirsek? nabacan lan bu adamların hayatına bakıp? sen kendi hayatına bak kendine bi çeki düzen ver bu ne lan?) (gız gene kızdı bu bak gidelim buralardan -he valla ocata yemeğim vardı zaten)


-bir sosyete dergisi-
çok merak ettim b şehrin bekarları listesini gerçek hayata getşrmeye çalışarak ne yaptğınızı? bi halt da anlamıyoruz zaten gözde bekar ne lan? ilk bu adamlara mı danışacağız biz? kaldı ki ne danışacağız? (-merhabalar gözde bekarmışsınız? -evet -özelliğiniz ne sizin? -işte bekar olmak, orda burda gezmek. en iyi para yiyicisi olma gibi bir de amacımız var. -ne olur sus, teşekkürler. ) sevdiceği olmayan adama gider danışırım bunlara danışmam ömrübillah bu ne la? Bizim arkadaşımız var ali diye. o da bekar onu da alın o zaman lsiteye olm! Ne bu sadece biz özelizcilik. bu adamların ne işe yaradığı ne halt yaptıkalrını bilen beri gelsin efennim ben çözemedim kendilerini.

21 Ocak 2012 Cumartesi

Birşeylerekarşıçoktepkiliyim!

Efennim merhabalar. Finallerdi mesaaaaaî idi şunlardı bunlardı derken baya bi zaman yoktuk ortalıkta lakin geldik, ivit. Eefennim bu ara biz baya bi şeye kıl olduk tabi tarkan misali yeri geldi alıp başımızı efeler gibi gittik heyyy, olmadı biraz kızıl birazz maviii gün doğmadan dönsen bariii sana dedim duymadın mı? diyerek şarkıları dilimize dolayıp geçmesini bekledik. Geçmediler hem de hiç geçmediler saatlerce anlamsızca mırıldandık! ve bu çok sinirimi bozuyor benim, şöyle ki bir şarkının sözlerini ne kadar bilmiyorsanız, o kadar dilinize dolanır. Mesela Ebru Gündeş'in kızıl mavisi. -Biraz kızıl biraz mavi ayrılığın asil rengi gün doğmadan dönsen bari sana dedim duymadın mı gibi bişi sözleri-, -en azından benim bildiğim kısmı buraları falan- tabi bunda büyük rol oynayan radyoda sabah programlarım olan modern sabahlar ve nihatla curcuna'nın da büyük parmağı var (efendim?, parmak mı? -evet) biri kızıl mavi diğeri cici kız -hatırladınız mı çeliğin olan şarkı -hani ah cici kıııız cicilibicili (efendim?) giyininceeee sen kendiniii bişeyy mi sannndıınn.- Öhm kısaca hatırladığımıza göre konuya geri dönebiliriz.-


-şarkının sadece nakaratını alarak saatlerce anlamsızca mırıldanabilir miyiz?- evet!-

Efennim terbiyesizce idda ettiğim gibi şarkıyı ne kadar az biliyorsanız o kadar daha çok ağızınıza takılıyor. Çizim yaparken 4 saat boyunca cici kız şarkısını, sadece cici kız diyerek utanmadan sıkılmadan söyleyebiliyorsunuz. Ki bu baya tehlikeli bir durum.


-Devir değişmeden önce çelik-

Şu anda bile bazılarınız cici kııızzz diye şarkıyı söylemeye başlamış olabilir ben sizlere bir de tarık mengüçten şakşuka isimli şarkıyı öneriyorum -şakşukaaaa şakşukaaa şakşukaaa şaka da şuka sözlerine sahip dahiane şarkılardan biri hani.- (olm çok pis azınıza dolanacak şarkılar haberiniz olsun.)