Son Dakika!

biz bi' ara üşenmeyip harekete geçebilirsek bir şeyler bir şeyler yapacaz bloga. kaming suun.

29 Kasım 2013 Cuma

Apple vs Android

     Teknolojiyi severim, aldığı güzel aleti öven özelliklerini anlatan adamı da severim. Amma bir fanatikliktir bu aralar gidiyor iki ana taraf arasında. Yok ios7 sıçtı sıvıyorlar vay android ney la öyle karman çorman.

-Çoğu insanı oyalayan dilemma! İos mu? , android mi?-

     Aldığın teknolojik aletin senin ihtiyaçlarını karşılaması lazım değil mi hacı ben mi yanlış hatırlıyorum ? Çay yapmak istiyorsan ketıl alman gerektiği gibi (bana çaydanlık ne oldu demeyin, teknolojiden bahsediyoruz.) Burdan yola çıkarsak sen ihtiyaçların dışında bi alet alıp bununla statü kazandığını sanıyorsan ben sana söyleyeyim dostum bi halt kazanmıyorsun, hatta statü kazandğını zannedecekken rezil oluyorsun. Nedeni ise bi aleti bilmeden araştırmadan sırf onda da var ben de istiyorum diye hemen elde etmek.

     Tabi bilim adamlarıın da pisliği var bu arada habire yeni model çıkartıp içine eksik olan şeyleri ya da eski şeyleri yeni gibi koymak. En basit örneği apple'ın dokunmatk ekranı çıkartmış olmasına inanan adam gibi. En başta ibm, simon adından bu telefonu yapmış olmasaydı bu gün nasıl olurdu olaylar tahmin etmesi zor.

-1 mb ram ve 1 mb hafızası ile simon -

     Tabiki bunu ilk yapan alır tüm parayı gibi bir kanun geçerli olmadığı için dünya üzerinde bunu en iyi paketleyip, pazarlayan, arzu nesnesi haline getiren firma sektörün lideri olacaktı ki oldu da. Kimse apple'ı fazla bilmiyordu ülkemizde birden ne olduysa nasıl yaptılarsa hoop herkes applecı haline geldi. Sonrasını anlatmaya gerek yok zaten aldı başını yürüdü olay.

 
- You came to the wrong neighborhood -

     Her olayda olduğu gibi telefonlarda da fanatikleştik tabiki sonunda bildiğin kavgalar başladı yok aplle şöyle şahane yok samsung acayip, vay samsung nişan tepsisi gibi ne o öyle vay apple maps ney lan öyle diye. halbuki eskisi gibi olsa herşey ne güzeldi en fazla hava atabildiğin şey 3310'un kapağının siyah olmasıydı!

     Tabi eskiden de soni erikson mu yoksa nokya mı kavgası vardı. Aslına bakarsan hiç bitmeyecek bir karşılaşma bu. Hep birşeyleri birbirinden üstün tutma beğenilme beğenme çabası, inatlaşma. Bi sakin olsak nasıl olacak acaba ? Bi bıraksak şu aptal fanatikliği? Ha hacı? Hangisine ihtiyacın varsa hangisinin tasarımını seviyorsan hangisi senin ihtiyacını karşılıyorsa onu al çok mu zor? Düz adam mantığı en güzeli. Sanki apple benim cebime, samsung benim cebime para koyuyor. Heç!

 -Sakin Sakin ! -

20 Kasım 2013 Çarşamba

Heryerde!

Heryerde karşına çıkacağız senin. Yolda, sokakta, pazarda, avmde, trafikte, kitapçıda, yemek yerken, kahve içerken... Her yerde karşına çıkacağız senin. Rahat uyuyamayacaksın. Mahallende rahatca gezemeyeceksin. Çocuklarınla eşinle rahat bi hayatın olmayacak. Hep uyanık kalmak zorunda olacaksın. psikolojin bozulacak (ki normal bi insan benliğine, bilincine sahip oldğunu zannetmiyorum) Bi gün bi yerde seninle karşılaşacağız, eminim. Ankara küçük yer, Türkiye daha da küçük yer. Herkes birbirine 2 kişi kadar yakındır tezimden yola çıkarsak karşılaşmamız yakındır. Unutmayacağız olanları. Sen ne kadar unutsan da yeni bi sayfa açsan da hayatında. Bir gün karşına çıkacağız senin, eminim.


güncelleme; videoyu da yayından kaldırmışlar. Bu kadar mı rahatsız oluyorsunuz?

13 Eylül 2013 Cuma

Yol

          Ankarada seyran bağlarında babaannemler yaşıyordu. Orda büyüdüm sayılabilir aslında. Büyük bi elma bahçesi olan bi gecekondumuz vardı. 3 oda bi salon. Üç tekerlekli bisikletimi sürecek kadar geniş koridor, sobanın yarısını ısıtabildiği bir salon, soğuktan öldüğünüz bi tuvaleti ve çok güzel de bir bahçesi vardı. O bahçede bir köpek kulubesi vardı hiç görmediğim köpeğimiz kont. Yaz tatilinde erzincandan ankaraya geldiğimizde o bahçede otururduk dedem süslerdi bahçeyi o kadar güzel ışıklandırırdı ki bahçeyi hiç eve girmez sabaha kadar dışarıda otururduk. Gece soğuğunu bilirsin değil mi? hafif soğuk gelir bi hırka battaniye alırsın sıcak çayın yanında hemen alırsın bi yudum için ısınır. Soğuğu seversin sıcağı da soğuk yüzünden seversin ya. Herkes masada birşeyler konuşuyorlarken gözün kapanır hafif için geçer uyuklarsın ya en tatlı uyku buydu sanırım. Kuzenlerimle o büyük elma bahçesinde gezerdik biz. Bi vişne ağacı vardı anlatamam size bi çocuk için beş gökdelen boyutunda. Dedem çıkar bize toplardı, babaannem de reçel yapardı. Eksi tadı bu yüzden çok seviyorum sanırım. Elmaları da toplar kapının önünde satardık. İlk paramı meyvecilikten kazandım anlayacağınız. Her sümüklü velet gibi bakkala gider para - çikolata, uludağ gazoz takasını gerçekleştirir mutlu mutlu dönerdim. Okullar açılmaya yakın dönerdik erzincana. Mavi bi renomuz vardı, "reno 12 tx" Bindiğimiz zaman arka  penceresinden bakardım eve, bahçeye, babaanneme, dedeme... Neye üzüldüğünü anlamadan birşeylere üzülürdüm dönerken...
        Arabada bi şarkı başladı, onunla uyumuşum.




          Sonra zaman geçti, geçen zamandan emin değilim. Size şöyle anlatabilirim, üç tekerli bisiklet gitti yerine normal bisiklet geldi. Yaz oldu, okullar tatil ben heyecanlı bindik arabaya ankaraya geliyoruz olum dedemlere gidicem biskletim, bahçe, çikolata, vişne, uludağ gazozu, geceleri bahçede çok renkli ışıklar.

          Bir geldik, bahçe yok. ev yıkılmış. herkesin haberi var, benim yok. Üzülmeyeyim diye söylememişler. yerinde molozlar var elma bahçem yok bahçede yazın girdiğimiz süs havuzu yok vişne ağacım yok. bu kadar yokluk olunca çocuksun korkuyorsun "-Dedem? -Babaannem? -onlar peki ?" Evin önünden geçtik yukarı saptık bir sokaktan bi apartman önünde durduk. Bazen ankara ayazı göreceli olabiliyor. İlk kez orda üşüdüm sanırım o yaz.  soğuk bi apartman dairesi. gri. bahçesi yok garajı var. renkli ışıklarım yok. florasan lamba var. ağaçlarım yok. yerine evin önünden geçen yol var. Hiç sevemedim.Dönüş vakti geldi, Arabada bi şarkı başladı, onunla uyumadım bu sefer, dinledim.

          Bi iki dize takıldı kulağıma.

         "Şirin mi şirin gecekondu evleri
          Samsun asfaltında otomobiller
          Ne güzeldir yollarda olmak şimdi."

Anlayana!


     Efennim uzun süredir buralarda yoktuk sezonu dizilerle beraber açıyoruz artıkın yetti bu kadar artık birşeylere karşı tepkilerimizi yeterince biriktirdik, saçma sapan şeylerle gene burdayız.

     Sosyal medya denilen mekanlarda bolca görüyoruz bu kişileri. "Susuşun asaletinden", "Beni çekemeyenler varmış anten takalım ehe mehe ehe", "Hayatımın film yönetmeniyim isteyene yol isteyene brokoli veririm."

     Hele bi otur soğuklan yeğenim diyesim geliyor aslında atarlılara. beni yanlış anlamayın amacım sizlere komik diye bunu göstermek değil. Sadece bazen başkaları adına utanıyorum hem de çok fazla. öyle böyle değil hacı.

     Olm kendi kendine facebooktan twitten trip atanlardan korunun lan çok fenalar ona buna kapak olsun falan. aga elinin altında öyle bi mecra var ki para kazanabilirsin, kendini geliştirebilirsin film kitap müzik herbirşey burda beyimiz ablamız ona buna "sheqill" yapmaya çalşıyor. la bi yeter la la bi adam olun olm lan çok zor değil bak isyanquar chocuq gir bi işe çalış vay arkadaş ne bu şekil trip sevdanız lan piiiii

                                                                  -Yazık lan-

     Amma bu olayın zevkli yanlarından biri dolmuş havası dediğimiz dolmuş kültürünün edebiyatı, uzun yol şöförlerinin tampon arkası yazılarında başladığı, bu tripcanlara göre daha felsefi daha realist yaklaşımları vardır ki ayrı severiz. Hatta bu atışmalar filme sahne olmuştur esasında. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi,
Çiçek Abbas!


28 Ocak 2013 Pazartesi

Alışın artık

2013'ün ocak ayı çok fena geçiyor. Öyle böyle değil aga. Beni bu yazıyı yazdıran kişi ferdi özbeğen. Herkesin aklına ferdi baba deyince ferdi tayfur gelir. Benim ferdi özbeğen gelir. (Yazının bundan sonrasında kendime dair saçma anılar var, sıkılıp okumayacaksan ya da banane lan düdük senden! diyeceksen kapat sayfayı da yorma beni. he mi hacı?) Anlamadan şarkılarını söylediğim piyano çalan adamdı o. mavi bi renomuz vardı nilüferin geceler, kayahanın odalarda ışıksızım ve yemin ettim ferdi özbeğenin sohbet kaseti piyanist kaseti 90lar pop furyası öncesinde favorimdi araba ile gezmelerde.o kadar hoşuma giderdi ki... Bu. Tüm anım bu. Kar yağınca ağızını gökyüzüne açıp kar yiyen, kardam adama tekmeyle girişen, arkadaşına nah yapan ama arkasından gelen öğretmeni görmeyince yakalanmamak için kaçan ama ertesi gün sınıfa gelen, arabanın arka camından bakan, önce çantasını sonra gocuğunu giyen salak bişidim. ya ne olacağdı? Ankaranın ve anadolunun birazının yollarını bu kasetlerle, bu halde, bu kasetlere benzer şarkıları dinleyerek gezdim. başka birşey değil.



Ama alışın hacı. Aman öldü vayvayvay o da mı öldü bu da mı öldü diye sıkmayın adamı farkındayız bu durumun. birşey söylemiyoruz diye farkında olmadığımızı sanma. durum zaten can sıkıcı bi de sen velveleye verme ortalığı. Ölecek abi tüm değer verdiğin anın olduğu kişiler. sen her seferinde ortalığı ayağa kaldıracaksan işimiz var senlen. Ya da ben giderek bu duruma alışıyorum. ama bu duruma alışmak kötü birşey.

Aman aman öldü ocakta herkeşler ölüyor muhabbetine gireceğim ne de aman şunu dinle bunu dinle diyecem. benim şarkılarım olm size vermem kasetlerimi ben üstüne hakan peker falan çekersiniz mundar edersiniz kasetmerimi. amma kaç yıl sonra da açım kaset dinliyorum. vay baba ya.