Son Dakika!

biz bi' ara üşenmeyip harekete geçebilirsek bir şeyler bir şeyler yapacaz bloga. kaming suun.

22 Kasım 2014 Cumartesi

Yazıyor yazıyor saçma sapan yazıyor











İçmek için illa ki bir nedenin olmasına gerek yok aslında, bazen farklı bir dünya yaşamak istersin. Kendi bedeninden çıkıp üçüncü bir göz olursun. Kendini karşıdan izlemek istersin.

Ve burada hayat muhasebesi başlar… Ardı ardına sorular bazıları cevapsız… Bazılarının da cevapları pek hoşuna gitmez (çok tın dersin). Gerçekleri kabul etmek istemezsin. Senin birileri için neler verdiğini nelerden vazgeçtiğini bilen yoktur senden başka. Senin için büyük adımlar ve büyük kararlar başkaları için oldukça basit ve sıradan gelebilir.

Bir ara hatırlarsanız “kürtaj” gündemde bayağı bir yer almıştı ve ortaya bir slogan çıkmıştı;



“benim bedenim benim kararım”

Aslında hayata bakışımızın da böyle olması gerekir;


“benim hayatım benim kararım”



Aldığım bütün kararlar da beni bağlar. Senden saygı duymanı da beklemiyorum ya da akıl vermeni…


“akıllar pazara çıkmış herkes kendi aklını almış”…






Ne istiyor insan aslında ucu açık, yok bir çıtası, doyumsuzluk had safhada, elinde olmayan gözünde kalır…

Araba mı aldın, şöyle şöyle olsaydı param buna yetti.

Hem bir memnuniyetsizlik… işim var çalışıyorum ama şöyle şöyle olsaydı tadından yenmezdi… ne yapalım arkadaş, her şeyin dört dörtlük olsa insanüstü bir yaratık olurdun. Sen ne verdin kı hayata, ne istiyorsun hayattan? Gerçek bu aslında… verdiğin kadar alırsın hayattan…

Bu yazıyı yazarken de düşündüm… çok şey vermişim gibi ama yanılmışım, pek bir çabam da olmamış, armut piş ağzıma düş modeli olmuş…

Hal böyle olunca… ne para ne mal ne mülk, bugüne kadar sadece dost biriktirmişim… benim bütün zenginliğim de bu…




Her yazımın bir şarkısı olacak, açılışı bununla yapıyorum…




Nasıl Sinema Eleştirmeni Olunur?

                
                    Efennim merhabalar. Bu aralar boş beleş mi geziyorsunuz? İşsiz misiniz? Kovuldunuz ve iş mi arıyorsunuz? Hergün evden işe diye çıkıp kahvede mi pinekliyorsunuz? Döpiyesleri giyip çalışıyorum havasına starbakslarda avmlerde vitrin mi geziyorsunuz?

Şu kardeşiniz derdinize derman olmaya geldi.
Size reddedemeyeceğiniz bir teklifte bulunacağım.

  - Sinema eleştirmeni olun! 

Vallaha lan bak çok kolay olm. Size işin 5 altın kuralını vereceğim takip ederseniz fakirliğe son!
cannes
     - Zamanı geince nuri bilge de öveceksin, sakin ol şampiyon -

  
Para cepte kalsın. İndirimi, bedavacılığı kaçırma
       İlk önce zincir sinemalardan birine pazartesi ya da perşembe gidiyoruz. (daha cepte para yok, ondan bedava indirimli günlerde gidiyoruz) Özellikle zincir avm sinemalarına gidelim ki şehrimizdeki bağımsız sinema salonları kapansın, ölsün. Şehrimize ne bir sinema festivali gelsin ne de bir sinema etkinliği için yer bulunsun (!) Bu oluşacak rakiplerinizi engellemek ve paranızın cepte kalmasını sağlamak için başta alacağınız küçük bir önlem. Kim ne yapsın şimdi şehrinizle bütünleşmiş bir sinema salonunu allasen?! Yaparız iki avm daha, atarız içine sinema... Hem istihdam hem alış veriş ekonomiye can veriş.
Sansasyonel omaktan çekinme, akıllıca saçmala
               Filmi izledik. Artık hakkında fikir beyan edeceimiz bir filmimiz var. Peki bu fikirleri nerde bağıracağız? Daha önemisi, nasıl bağıracağız? Her yer olabilir. Facebookda bir sayfa aç, fimler hakkında 140 karakterle bir twitlik yorumlar yap, blog aç film eleştirileri yaz, tüm köşe yazarlarına her eleştirini maille at. En efektifi hafif sosyal medya oluşurup facebook üzerinden okuyucuya yürümek. Oraya buraya yazılarının inkini koy elbet biri tıklayacak. yanlışlıkla da olsa tıkayacak, heşteg (heşteg aslında diyez lan) kullan, gazetelerin facebookarına bas yorum olarak yazını. tüm interneti bombala.
 
               İşin daha önemli ve okuyucuyu kalıcı hale getireceğin, seni düzenli takip edeceklerle olan bağlantın. Nasıl yazacaksın? sadırgan ol, filmi beğenme. Genelde isteyerek gittiğin film, kendi not verme aralığında %50den iyiyse film beğenilir. Sen beğenme. Beğensen de beğenme. Biz adımızdan söz ettirmeye çaışıyoruz, unutma! İyi eleştirmiş yazarlara twitırdan bulaş, facebokta sayfa altlarına takibe takip yerine pulp fiction berbat! Neden mi? yaz, linki koy. Abart bunu, önemli olan tepki görmek. Ne kadar tepki gösterilecek şeyler yazarsan o kadar çok konuşulursun. Yönetmene halktan güçlü olamayacağını, milli iradenin istediği fiilmlerin yapılması gerektiğini yoksa aç kalacağını, halkın iradenin bu oyunları bozacağını, yönetmenin birikiminin ve sinema dilinin bir hiç oduğunu, önemli oanın seyircinin görmek istediği şeyler olduğunu yaz. Saçmala ama mantıklı saçmala.

  
- bu kadar da saçmalamayın allasen-
 

Sex Sells

           Şimd buraya kadar iyi bir yol kat ettik. bunları elimizden kaybetmemek için ne yapacağız? kalıcılaştıracağız. pazarlamanın ilk kurallarından "sex sells" (sexi olan şey satar hacı kuralı) hatun kişiysek biraz dekolteli fotolar, daha çok dudak falan bunlara önem veriyoruz, bu konuda rahat olun saniyede bi milyon takipçi artabilir ama yazdıklarınız bu kitle tarafından okunur mu onun garantisini bilmem ama özellikle kadınlar tarafından daha çok irdeleneceksiniz, hakkınızda atılıp tutulacak o memeyle yazı yazmaya çalışıyor falan denirken sizin hakkınızda bu kadar nefretten sonra nefrete dönüşen aşk ilgi misali bir kitle sizi sevmeye başlayacak. İşte o gurubu kaçırmayın, sizi heryerde savunurlar. Kraldan daha çok kralcı olurlar. 
   - Kumsalda bile eleştirin bu halinizi de belgeleştirin - 
             Erkesen olay biraz daha zor babacım. biraz efor sarf etmemiz gerekecek. Bizde standart erkek profili pek bi biskolata erkeği değil şimdi kabul edelim. Amma olmaz değil. Standandart erkek modasında değişmeyen figürler vardır, biz de onları taklit edeceğiz. Hem maço olacağız hem centilmen. Hem kültürlü olacağız hem de duruşumuzla düşmana korku salacağız. Bunu da spor salonu ile hafif kasla yapacağız. Hemen mahallenin spor salonuna yazılıyoruz. 5 ayda hafif kasları çıkartıp tüm fiziksel işi bitiriyoruz. Facebooktan ve twitterdan olabildiğince spordayız ehe mehe diye kasları çekip çekip koyacağız. 
- amacımız olan görsel biçim yaklaşık bu ayarda olmalı -  
          İkinci ve asıl efor sarf etmen gereken duruma geliyoruz efennim. Düğünlerde giydiğin güzel kaliteli takımı çıkartıyoruz artık dolaptan. Nedeni büyük rock bilginleri, zz top'ın da dediği gibi "every woman crazy bout a sharp dressed man." Sonrasında koşturmaya başlıyoruz. Film galallarına bi şekilde girip (benim tavsiyem havalandırma boşluğu) vay şu galadayız vay bu film tanıtımındayız yok o film festivaline geldik yok şurda kahvecide yönetmenle beraberiz diye fotoları eksik etmiyoruz.

Bir filmi ya da bir yönetmeni ölesiye övün. 

              Tüm yazılarınızda eleştirdiğiniz filmin türüne göre kendinize bir mihenk taşı filmi ya da yönetmeni belirleyin.
- kadroya gel -

Filmi oldukça eleştirin. Eleştir eleştir... korkak alıştırma elini. kamera açısına, yönetmenin verdiği mesajın anlaşılmamasına, oyuncuların iyi oynamadığına, müziklerinin çamur olduğuna... Ver eleştiriyi acıma. Sonra da türün en baba filmine ve yönetmenini öv. Durduk yere okuyan woody allen'ın şu anda bi oskar, altın küre, altın portakal, iki kilo elma daha alması gerektiğini düşünsün, sonra da eleştirdiğimiz filmin yönetmemine, bu yönetmenlerin izinden gittiğini ama daha kırk fırın ekmek yemesi gerektiğini söyleyip en son paragrafta filmi oyuncuları, kamerayı bok attığımız herşeyi çok beğendiğimizi yazıyoruz. Yönetmene çok acayip övgüler düzüp yazımızı bitiriyoruz.

Bağırın.

Elbet sadece yazılı olarak değil programlara çıkıp sözlü olarak da eleştiri yapacağız. Bazen de beğenmeyecekler. Niye? Çünkü çekemiyorlar bizi. Tabiki çekemezler allaaam çok başarılıyız çünkü. Karşımızdaki bizim dediklerimizi beğenmedi mi? BAĞIRIN! Baktınız program sizin elinizden mi gidiyor, en odak noktası siz olmalısınız, BAĞIRIN! Konuşmak mı istiyorsunuz, BAĞIRIN! Bakkaldan iki ekmek mi alacaksınız, BAĞIRIN! Otobüsde, metroda yer mi yok? BAĞIRIN!  
  Bağırmayı da ustasından öğreneceksiniz. Rasim Ozan KÜTAHYALI'dan. Koçum benim. Aşağıda size bir video bıraktım. Bu dersiniz, kitabınız, öğrenmeniz gereken herşey burada. Gördüklerinizi birebir uygulayın. Bağırırken anahtar kelimeleri öne çıkartarak bağırmalısınız böylece daha çok bağırabilirsiniz. 
          Örnek olarak; anlamıyorsun, ayıp, millet, kandıramazsınız, irade, faşist, siz, başkalaştırdınız, ezdiniz, hor gördünüz, ya bırak allasen.

Bu adımları izlerseniz, emin olun en geç bir ay içinde taş gibi bi eleştirmen olursunuz efennim. Medyamız da yeni bir figür kazanmış olur.
- vallaha içim daraldı izlerken -

20 Kasım 2014 Perşembe

Ortaçgilleştiremediklerimizlerden misiniz?


"Gecenin üçünde ankara soğuğundaysan birana votka katarsın ki ucuz ve sıcak tutsun."

Zaten böyle bi vakitte anlarsın bülent ortaçgili. Rakı değildir. sertleştirilmiş biradır ya da şaraptır. 
Ortaçgili anlamak için "ormanda 10 entellektüel gücünde" olmaya gerek yok. Ortaçgil çaresizliklerin abisidir. büyük çaresizliklerin değil, daha küçük çaplı. Hani konserine gitsen, tüm salon konsantre baba şarkıya girecek pür dikkat sessizlik, telefonu unutmuşsun ve en berbat melodide hemde 3310 da berivan çalıyor! (şu anda hepinizin beyninde nokia melodisi çalıyor. İnkar etmeyin) Bu duruma baba güler, dert etmez komiğine gelir, ne bileyim şu an ortaçgile yapılabilinecek en büyük saygısızlıklar bunun gibi şeyler geliyor bana. Market sırasında "benim az eşyam var. Önünüze geçebilir miyim?" demek,( buna da ifrit oluyorum!) son sigarası değil de son kalan 7 sigarasından birini almak, gecenin bi vakti evi dik bi yokuşda olup çıkartma şimdi beni oraya şurda durayım sen git diye sokağın başında bırakmak gibi minik şeyler. 

-tükenen mesleklerimizden biri ortaçgillik. mesleğin son temsilcilerinden usta, çırağını eğitirken- 

Böyle şarkı, edebiyat yazan adam bunlara aldırmaz bence. 
Nasıl demeli bilemedim. 
Olur öyle.

Gece güzeldir, sen mutluysan.
Yatak sanki bir taht, uyuyorsan.
Eğer, düşünüyorsan, gece ne kadar, uzun, ne kadar tatsız, anlamsız.

12 Kasım 2014 Çarşamba

Alem Buysa Kral Benim

Fark ettiyseniz ülkemizde aristokrasinin gelişimi osmanlı devletinden ziyade facebook çıktığından beri sosyal medya dediğimiz mecrada gelişmekte. Ne diyon olm sen dediğinizi duyar gibiyim amma bi ergen ya da ergenlikte kalmış facebook sayfasına baktığımızda bunları görmekteyiz.

"Prenses olmak için prense ihtiyacım yok zaten kıralın kızıyım"
"Kralına yol vermişim soytarıya mı laf anlatacağım"
"Kralına gider yapan cesur soytarıyız"
"Krala gider yapmışım soytarıyı mı takacam"
"Belli ki sana değilmiş aşkım beyaz atlı prens yaratmış aklım"
"Ne kural tanırım ne kral" v.s..
-baya varmış lan-


   - koçum benim,kral dediğin böyle olur-


Kardeş allasen havan kime lan? Totaliter bir rejime bu kadar atarın yok, gelmişin kralı da pıçaklarım yok soytarıya atarlanırım. hem bi kere soytarıdan ne istiyorsunuz? hadi kralı anladık devletlüye gider yaptın atar yaptın havan binbeşyüz de soytarıdan ne istiyosunuz lan? bi aşşalamalar falan güldüremezse kralı senin atarından sonra zaten kellesi gitti?! ya da kapıkulu askerlerinin hiç mi bi ağırlığı yok da krala atar yapa yapa geliyosun saray kapısından? benim gözümde böyle canlanıyor.bizim ergen dönemin kıyafetlerini giymiş giriyo saraydan içeri bu lafları saya saya  

"Prenses olmak için prense ihtiyacım yok zaten kıralın kızıyım"
Ablacım senin kelleyi tahta ortak çıktı diye saniyede alırlar benden söylemesi. Boğulma mı istersin, pıçaklanma mı artık ölümlerden ölüm beğen. o tercihi sana bırakmışlardır artık.

13 Nisan 2014 Pazar

Hukuk Katili Soda

       
      Hukuk "sektöründe" sodanın yeri çok ayrı. Çay, kola veya ayran hepsi bi yana soda bi yana. Ulvi bi içecek sanki. Hukukla ilgili bi yerdeyseniz şu soruların nasıl sıklıkla sorulduğuna şaşarsınız. "Soda içer miyiz? Bi sodanı içerim. Eee bi soda açarız. Soda aldın mı? Sodaa!  
 
       Soda çeşidine göre de iş değişiyor bak, sanimiyet derecesine göre meyveli soda geliyor samimi değilsen sade şişede soda. Ne bardak kirleticem lan sana! Bi sodanın bu kadar değerli olduğu yerler buralar uğruna savaşlar yapılmış kadar değer veriliiyor. Muhasebecilerde çay neyse hukukcularda da soda odur.



- efsanevi sodalar -

  E bu kadar soda tabi adamı bozuyor bi yerde. Avukat, savcı, davalı, davacı, mübaşir, hakim... Adliyede kim varsa geğire geğire geziyor! Hiç hoş bi durum değil tabi bu davaya çıkacaksan. Avukat süper bi savunma yapıyor adamı kurtarıyor ama tam son anda bi gerirmeyle tüm dava gidiyor... vay arkadarş! Hakimsen daha beter verdiğin karara saygı yok! Sanığın 5 yıl hapsine dedikten sonra bi geğir sen kim takar seni la?! Bi git 5 yılmış. 5 dakka durmama orada hakime gel daha kendine hakim değil gelmiş ona buna yıl yazıyo yok boşuyor vay icrasına karar verilmiştir!ne takacam seni ben.  Sonra vay efendim hukuk sistemi niye böyle!? Cevap belli abi; Sodadan!

- az oynamadık kızılay soda kapaklarıyla -

6 Mart 2014 Perşembe

Orjinalinden Daha İyi Olamayacak Coverlar: Bir eksiğiz (Ahmet KAYA Tribute)

Erdem: Efendim merhabalar! Size bir albüm önermek ve yeri geldiğinde de eleştirmek istiyoruz Vecih Bey ile ben, müsaitseniz tabi.

Vecih: Önermek derken abijim? Bende öneri falan yok. Eleştri var dediler geldik icabında. Her neyse, önce şuradan buyurun albüme bi' bakın. Ben çoğu şarkıyı tamamlamadan atladım, siz istediğinizi yapmakta özgürsünüz. Ne konservatuar eğitimi almışlığım, ne enstrüman çalmışlığım var; müzikle olan tek yakınlığım 'çok iyi bir dinleyici' olmaktan öte değil. 

29 Kasım 2013 Cuma

Apple vs Android

     Teknolojiyi severim, aldığı güzel aleti öven özelliklerini anlatan adamı da severim. Amma bir fanatikliktir bu aralar gidiyor iki ana taraf arasında. Yok ios7 sıçtı sıvıyorlar vay android ney la öyle karman çorman.

-Çoğu insanı oyalayan dilemma! İos mu? , android mi?-

     Aldığın teknolojik aletin senin ihtiyaçlarını karşılaması lazım değil mi hacı ben mi yanlış hatırlıyorum ? Çay yapmak istiyorsan ketıl alman gerektiği gibi (bana çaydanlık ne oldu demeyin, teknolojiden bahsediyoruz.) Burdan yola çıkarsak sen ihtiyaçların dışında bi alet alıp bununla statü kazandığını sanıyorsan ben sana söyleyeyim dostum bi halt kazanmıyorsun, hatta statü kazandğını zannedecekken rezil oluyorsun. Nedeni ise bi aleti bilmeden araştırmadan sırf onda da var ben de istiyorum diye hemen elde etmek.

     Tabi bilim adamlarıın da pisliği var bu arada habire yeni model çıkartıp içine eksik olan şeyleri ya da eski şeyleri yeni gibi koymak. En basit örneği apple'ın dokunmatk ekranı çıkartmış olmasına inanan adam gibi. En başta ibm, simon adından bu telefonu yapmış olmasaydı bu gün nasıl olurdu olaylar tahmin etmesi zor.

-1 mb ram ve 1 mb hafızası ile simon -

     Tabiki bunu ilk yapan alır tüm parayı gibi bir kanun geçerli olmadığı için dünya üzerinde bunu en iyi paketleyip, pazarlayan, arzu nesnesi haline getiren firma sektörün lideri olacaktı ki oldu da. Kimse apple'ı fazla bilmiyordu ülkemizde birden ne olduysa nasıl yaptılarsa hoop herkes applecı haline geldi. Sonrasını anlatmaya gerek yok zaten aldı başını yürüdü olay.

 
- You came to the wrong neighborhood -

     Her olayda olduğu gibi telefonlarda da fanatikleştik tabiki sonunda bildiğin kavgalar başladı yok aplle şöyle şahane yok samsung acayip, vay samsung nişan tepsisi gibi ne o öyle vay apple maps ney lan öyle diye. halbuki eskisi gibi olsa herşey ne güzeldi en fazla hava atabildiğin şey 3310'un kapağının siyah olmasıydı!

     Tabi eskiden de soni erikson mu yoksa nokya mı kavgası vardı. Aslına bakarsan hiç bitmeyecek bir karşılaşma bu. Hep birşeyleri birbirinden üstün tutma beğenilme beğenme çabası, inatlaşma. Bi sakin olsak nasıl olacak acaba ? Bi bıraksak şu aptal fanatikliği? Ha hacı? Hangisine ihtiyacın varsa hangisinin tasarımını seviyorsan hangisi senin ihtiyacını karşılıyorsa onu al çok mu zor? Düz adam mantığı en güzeli. Sanki apple benim cebime, samsung benim cebime para koyuyor. Heç!

 -Sakin Sakin ! -

20 Kasım 2013 Çarşamba

Heryerde!

Heryerde karşına çıkacağız senin. Yolda, sokakta, pazarda, avmde, trafikte, kitapçıda, yemek yerken, kahve içerken... Her yerde karşına çıkacağız senin. Rahat uyuyamayacaksın. Mahallende rahatca gezemeyeceksin. Çocuklarınla eşinle rahat bi hayatın olmayacak. Hep uyanık kalmak zorunda olacaksın. psikolojin bozulacak (ki normal bi insan benliğine, bilincine sahip oldğunu zannetmiyorum) Bi gün bi yerde seninle karşılaşacağız, eminim. Ankara küçük yer, Türkiye daha da küçük yer. Herkes birbirine 2 kişi kadar yakındır tezimden yola çıkarsak karşılaşmamız yakındır. Unutmayacağız olanları. Sen ne kadar unutsan da yeni bi sayfa açsan da hayatında. Bir gün karşına çıkacağız senin, eminim.


güncelleme; videoyu da yayından kaldırmışlar. Bu kadar mı rahatsız oluyorsunuz?

13 Eylül 2013 Cuma

Yol

          Ankarada seyran bağlarında babaannemler yaşıyordu. Orda büyüdüm sayılabilir aslında. Büyük bi elma bahçesi olan bi gecekondumuz vardı. 3 oda bi salon. Üç tekerlekli bisikletimi sürecek kadar geniş koridor, sobanın yarısını ısıtabildiği bir salon, soğuktan öldüğünüz bi tuvaleti ve çok güzel de bir bahçesi vardı. O bahçede bir köpek kulubesi vardı hiç görmediğim köpeğimiz kont. Yaz tatilinde erzincandan ankaraya geldiğimizde o bahçede otururduk dedem süslerdi bahçeyi o kadar güzel ışıklandırırdı ki bahçeyi hiç eve girmez sabaha kadar dışarıda otururduk. Gece soğuğunu bilirsin değil mi? hafif soğuk gelir bi hırka battaniye alırsın sıcak çayın yanında hemen alırsın bi yudum için ısınır. Soğuğu seversin sıcağı da soğuk yüzünden seversin ya. Herkes masada birşeyler konuşuyorlarken gözün kapanır hafif için geçer uyuklarsın ya en tatlı uyku buydu sanırım. Kuzenlerimle o büyük elma bahçesinde gezerdik biz. Bi vişne ağacı vardı anlatamam size bi çocuk için beş gökdelen boyutunda. Dedem çıkar bize toplardı, babaannem de reçel yapardı. Eksi tadı bu yüzden çok seviyorum sanırım. Elmaları da toplar kapının önünde satardık. İlk paramı meyvecilikten kazandım anlayacağınız. Her sümüklü velet gibi bakkala gider para - çikolata, uludağ gazoz takasını gerçekleştirir mutlu mutlu dönerdim. Okullar açılmaya yakın dönerdik erzincana. Mavi bi renomuz vardı, "reno 12 tx" Bindiğimiz zaman arka  penceresinden bakardım eve, bahçeye, babaanneme, dedeme... Neye üzüldüğünü anlamadan birşeylere üzülürdüm dönerken...
        Arabada bi şarkı başladı, onunla uyumuşum.




          Sonra zaman geçti, geçen zamandan emin değilim. Size şöyle anlatabilirim, üç tekerli bisiklet gitti yerine normal bisiklet geldi. Yaz oldu, okullar tatil ben heyecanlı bindik arabaya ankaraya geliyoruz olum dedemlere gidicem biskletim, bahçe, çikolata, vişne, uludağ gazozu, geceleri bahçede çok renkli ışıklar.

          Bir geldik, bahçe yok. ev yıkılmış. herkesin haberi var, benim yok. Üzülmeyeyim diye söylememişler. yerinde molozlar var elma bahçem yok bahçede yazın girdiğimiz süs havuzu yok vişne ağacım yok. bu kadar yokluk olunca çocuksun korkuyorsun "-Dedem? -Babaannem? -onlar peki ?" Evin önünden geçtik yukarı saptık bir sokaktan bi apartman önünde durduk. Bazen ankara ayazı göreceli olabiliyor. İlk kez orda üşüdüm sanırım o yaz.  soğuk bi apartman dairesi. gri. bahçesi yok garajı var. renkli ışıklarım yok. florasan lamba var. ağaçlarım yok. yerine evin önünden geçen yol var. Hiç sevemedim.Dönüş vakti geldi, Arabada bi şarkı başladı, onunla uyumadım bu sefer, dinledim.

          Bi iki dize takıldı kulağıma.

         "Şirin mi şirin gecekondu evleri
          Samsun asfaltında otomobiller
          Ne güzeldir yollarda olmak şimdi."

Anlayana!


     Efennim uzun süredir buralarda yoktuk sezonu dizilerle beraber açıyoruz artıkın yetti bu kadar artık birşeylere karşı tepkilerimizi yeterince biriktirdik, saçma sapan şeylerle gene burdayız.

     Sosyal medya denilen mekanlarda bolca görüyoruz bu kişileri. "Susuşun asaletinden", "Beni çekemeyenler varmış anten takalım ehe mehe ehe", "Hayatımın film yönetmeniyim isteyene yol isteyene brokoli veririm."

     Hele bi otur soğuklan yeğenim diyesim geliyor aslında atarlılara. beni yanlış anlamayın amacım sizlere komik diye bunu göstermek değil. Sadece bazen başkaları adına utanıyorum hem de çok fazla. öyle böyle değil hacı.

     Olm kendi kendine facebooktan twitten trip atanlardan korunun lan çok fenalar ona buna kapak olsun falan. aga elinin altında öyle bi mecra var ki para kazanabilirsin, kendini geliştirebilirsin film kitap müzik herbirşey burda beyimiz ablamız ona buna "sheqill" yapmaya çalşıyor. la bi yeter la la bi adam olun olm lan çok zor değil bak isyanquar chocuq gir bi işe çalış vay arkadaş ne bu şekil trip sevdanız lan piiiii

                                                                  -Yazık lan-

     Amma bu olayın zevkli yanlarından biri dolmuş havası dediğimiz dolmuş kültürünün edebiyatı, uzun yol şöförlerinin tampon arkası yazılarında başladığı, bu tripcanlara göre daha felsefi daha realist yaklaşımları vardır ki ayrı severiz. Hatta bu atışmalar filme sahne olmuştur esasında. Sizin de tahmin edeceğiniz gibi,
Çiçek Abbas!


28 Ocak 2013 Pazartesi

Alışın artık

2013'ün ocak ayı çok fena geçiyor. Öyle böyle değil aga. Beni bu yazıyı yazdıran kişi ferdi özbeğen. Herkesin aklına ferdi baba deyince ferdi tayfur gelir. Benim ferdi özbeğen gelir. (Yazının bundan sonrasında kendime dair saçma anılar var, sıkılıp okumayacaksan ya da banane lan düdük senden! diyeceksen kapat sayfayı da yorma beni. he mi hacı?) Anlamadan şarkılarını söylediğim piyano çalan adamdı o. mavi bi renomuz vardı nilüferin geceler, kayahanın odalarda ışıksızım ve yemin ettim ferdi özbeğenin sohbet kaseti piyanist kaseti 90lar pop furyası öncesinde favorimdi araba ile gezmelerde.o kadar hoşuma giderdi ki... Bu. Tüm anım bu. Kar yağınca ağızını gökyüzüne açıp kar yiyen, kardam adama tekmeyle girişen, arkadaşına nah yapan ama arkasından gelen öğretmeni görmeyince yakalanmamak için kaçan ama ertesi gün sınıfa gelen, arabanın arka camından bakan, önce çantasını sonra gocuğunu giyen salak bişidim. ya ne olacağdı? Ankaranın ve anadolunun birazının yollarını bu kasetlerle, bu halde, bu kasetlere benzer şarkıları dinleyerek gezdim. başka birşey değil.



Ama alışın hacı. Aman öldü vayvayvay o da mı öldü bu da mı öldü diye sıkmayın adamı farkındayız bu durumun. birşey söylemiyoruz diye farkında olmadığımızı sanma. durum zaten can sıkıcı bi de sen velveleye verme ortalığı. Ölecek abi tüm değer verdiğin anın olduğu kişiler. sen her seferinde ortalığı ayağa kaldıracaksan işimiz var senlen. Ya da ben giderek bu duruma alışıyorum. ama bu duruma alışmak kötü birşey.

Aman aman öldü ocakta herkeşler ölüyor muhabbetine gireceğim ne de aman şunu dinle bunu dinle diyecem. benim şarkılarım olm size vermem kasetlerimi ben üstüne hakan peker falan çekersiniz mundar edersiniz kasetmerimi. amma kaç yıl sonra da açım kaset dinliyorum. vay baba ya.

27 Kasım 2012 Salı

Sanal Dünyada Güvenlik...




- Bak, bak! Benim telefonum rehberimde kayıtlı olmamasına rağmen arayan kişinin adını gösteriyor. Çok zeki maşallah.

- Hayır salak! O senin gerizekalılığın. 

 ***

Sevgili teknoloji dostları, etenşın piliiizz!

Rehberinizde kayıtlı olmamasına rağmen arayan kişinin adını veren 'TrueCaller' vb. aplikasyonları kullanmayın. Daha en baştan uyarıyorum sizi: Kul-lan-ma-yın!..

25 Ekim 2012 Perşembe

Bayram?

Ne o? Hani sen şehirli geleneksel plaza insanıydın? Hani şıklığından ödün vermeyip her zaman kariyerine odaklıydın? Olm sabah danayı kovalarken görmüşler seni?

Sabah kahvesini ve sigarasını gıda etmeden evden çıkmayan kahvaltı yapmayan ama ara öğünlere önem veren günde en az yarım saatte olsa spor yapan hanım kızım? Sabah sabah köye vardığında muhtar emminin sarma cigarasından mı tiksindin yoksa sabah kahveni bulamayınca haşlama çayı mı beğenmedin? Muhtemelen 2 tabak kavurma - pilavı yedikten sonra bayılmaya yakın hislerinden dolayı saçma hissediyorsun. Sevap o sevap.

Hacı hani sürekli takım giyerdin? Zztop'dan ögrendik olm "Coz' every girl's crazy 'bout a sharp dressed man" di hani? Bayram bayram diye gittin eski takımları çekmişin baş parmağı yırtık çorabıda giymişin? hadi onu geçtim bari etleri keserken aşortman altı yerine üstünü giyeydin. neyse geçti geçti sakin ol.

"Olm ne bayramı yeaaa ben burdayım sabah sabah uyanamam kusura bakma" diyen adam?  baban hadi namaza diyince ikiletmeden çiğnedin tüm kurallarını? olsun olsun itlik serserilik yerine 2 sevap kazandın fena mı? kavurmadan da al bakayım taze taze.


    Şeker bayramı kadınlar açısından daha şirin bi bayram gibi gözükse de (nutella bayramı lan alelade. Çeşit çeşit çikolata şeker falan) kurban bayramı alışık olmayan bünyeyi fena vurur hacı. allah yarattı demez o havalı halinizi alır kurbanın başında elinde leğenle et beklersin. Ama bi bakıma da eşitliktir. sen misin köyündeki muhtar emmiyi hakir gören? Öyle ipodsuz çamaşır suyu lekeli aşortman altıyla elinde leğeninle çıkan et bekle . dikkatli taşı ha. hemen kesmeye gidecek ordan tencereye. sevap taşıyosun olm sevap.

2 Ekim 2012 Salı

Benzerlikler Canımı Sıkıyor!

Efennim merhabalar. Bilirsiniz şarkıcılar biribirimizden esinlendik yok şunu ettik yok bunun altyapısıyla (efendim?) çalıştık cart curt laf eder dururlar. Amma hacı bana ben bu şarkıyı aldım geldim bunun müzüğüne yeni şarkı okudum demeyeceğen! Özellikle the zombies gibi bi yüce varlığın (Ki olimposun tepesinde tanrılar rock n roll denilen olayı yaratırken, yaymak için the zombies'i de yaratmıştı! ) ritmini, altyapısını alıp kendi şarkına koyup işi kotarmaya çalışıyorsun! Yemezler melaniciğim, yemezler yavrum. Sana bi lafım yok aslında. "Yeaa şu şarkıdaki şeyi kullanalım beee bööö" diyen müzik direktörüne! Olm bak beni çıldırtmayın. Sakince o şarkıyı aldığın yere koy ve uzaklaş! Dellendirme beni tersim pistir otobüse benzemem otomatik kapıdan hallice çarparım, gelir tüm içinde bulunduğun şarkılara, projelere eksiyi basarım yutupdan hemde 4-5 fake fesabımla birlikte! Şimci kalk git pis herif seni. Siyah tekel poşetleri, pis kalitesiz pazar poşetleri içinde kalasın hemde 54 derece sıcakta emi. Terbiyesiz.

Ahanda sözkonusu olan şarkısını aşşağıya koyuyorum, zamanının çok ötersinde olan on numero şarkılardandırdı.
-bi fredi merküri'ye bi zombis'e yetişemediğime yanarım-

Amma sen gel gör ki r&b yapıyom ben yaaa diyen bi abla çıkıyor alıyor tüm ritmin şarkının falan içine ediyor! Bu kabul edilemez!
-tipsiz seni pis tipsiz kötü tipsiz ahlaksız tipsiz-

30 Eylül 2012 Pazar

1 Santim

Ciddi manada takıntılarımın olabileceğini düşünüyorum, düşünmekle kalmayıp saçma saçma bunları düşünüyorum. Düşünsepşın bi yerde. Ama hacılar çok sinir bozucu lan. Özellikle ocak ve mutfak tezgahı arasındaki o boşluk! Bildiğin karadelik gibi. Nasıl çekiyor beni bi bilsen. Aynı şey duvar ve buzdolabının sırtı ikilisinde de geçerli. öyle manasız boşluk olur mu ya?

Tamam sen diyeceksin "olm onlar duvara zarar vermesin hava akımı olsun pek toz olmasın" falan diyeceksin ama arkadaş ben böyle boşluklara takılıyorum. Kaldırım taşlarını ilk döşediklerinde de o bir santimlik boşlukar aklımı alıyor benim. Hayır manyaklık bende olduğu için kafam rahat. Yoksa adamlar "lan şunu bi santim boşlukla döşeyelim bi gerizekalı çıkar buna kafayı takar" demeyeceğini biliyorum en azından, manyaklık bende.

Arabanın kapısı tam oturacak mesela. hoş bu sürüş güvenliği açısından da önemli tabi ama emin olmadığım zaman kapının tam kapanmadığına, tedirgin oluyorum. Fakat diğer yandan da sıcak havada dolmuş kapıyı açıp da gider ya, hah! onu zerre umursamıyorum.

Simetri takıntısı gibi de biraz sanırım bu.Hadi boşluğu ortadan kaldırdın diyelim gene bu tipsiz iki alet edevat artık her neyse gene bi milim de olsa boşluk kalıyor. Bu ne lan! 

Bak aynı sorun zarflarda da var. tam yapışacak ağızı ya da hiç yapıştırmadan içine tam kıvrılacak.
Ama şu alemde tek olmadığımı gördüğüm zaman rahatladım. adam arabanın farları ile kaput arasındaki boşluğa takmış. harbiden de bakınca göze çarpmayacak, sinir bozmayacak gibi değil yav.

-İnsan kafayı yiyor! Bu boşluklar neden var lan?-
-O bir cm'lik boşluğun bünyede yarattığı boşluk hissini temsilen grand kanyon-

3 Eylül 2012 Pazartesi

146



- Hatırladınız değil mi? -

Benimle yaşıt olanlar bilirler. Biz internetin nimetten sayıldığı zamanların adamlarıyız. İcq, mırc bebeleriydik. Facebook hak getire, msn daha yeni yeni popülerleşiyordu, yahoodan mail almak olay oluyordu. Çok büyük efsaneler olurdu "Olm ben internetten oynuyorum oyunu" diye. Kafa basmazdı tabi 146 ile bağlanılmış bi internet ve oyun. Tabiki hepimiz kol gibi gelen faturasını hesaplardık. E tabi olm. 146 lan! Telefona 200 milyon ödediğimiz zamanlar. Fatura gelince saniyesinde aile radarına giriyordun. "Baba ders yapıyorum ben" diye cevap verince ne yapsın baba peki der otururdur. Habuki açsa bilgisayarı baksa ne bi coğrafya var ne bi matematik! Oyun - mp3! Sonradan sonradan kafamıza girdi lan şu ucuz saatlik paketlerden alalım diye ixir, superonline, e-kolay bu işin başını çekiyorlardı. Saatlik bağlantı hesabına tabiki daha iyiydi. "evde internet saati" Gazeteler mega kıyak çekerek saatlik, günlük internet dağıtırdı. Ekonomik önlemler de alıyorduk tabi kendimizce. Tüm mailleri, uzun uzun yazıları açıp interneti kesip okuduktan sonra gene bağlanma gibi.





Evin telefonu ha bire meşgul olur du ki akrabalar falan komple kıskanarak isyan ederdi "Sizin telefonda hep meşgul. Artık kimle konuşuyorsanız!" Zenginlerde 2 telefon hattı vardı. Biri internet için biri normal telefon için. Hey maaaaşallah! Anne baba içerden bağırırdı internetten çık telefon açacağım diye. bi de onları beklerdiniz geri bağlanmak için.

Bizler bi grubun ya da şarkıcının diskografilerini torrentden 4 dakikada çekmeyi bırak, albüm bile değil bir şarkının inmesini 2 saat beklerdik (abartmıyorum) Bu gün halen download edilen dosyaya iyi iniyor mu bu ya (!) diye bakıyorsak bu yüzdendir.

Sonra bişi oldu "napster" diye bişey oldu bi gün. Bi baktık ki abavv la bütün şarkılar orda! bi şarkı atıcam bak diye flört edilirdi o zaman. Tabi bide bunun icq başında kız bekleyen adam vardı ki ne maaşları faturaya yatırmıştır. Korsanın korsan olduğu günler tabi. Sonra zaten matalika dava açtı falan uçuruldu bu alemden. Eski tadı kalmadı ortamların.

Tabi herşey bu kadar güzel değildi (güzelliğe bak) bi mp3 ya da görüntü indirdiğinizde açardınız ve beklerdiniz. (evet makinalar o kadar hızlı değildi ama bu işde bi terslik vardı) trainer dediğimiz şeylere denk gelirdiniz, formattan başka çare kalmazdı size. Bu sebeple bu nesil bilgisayara format denilen olaya iyi para yedirtmiştir, iyi para da kazanmıştır. Pop-uplar vardı birde. internet explorer5 günleriydi. Bi sayfaya girince dan diye 67 sayfa açırlır ve orada ölürdünüz

Bilgisayar teknolojisi de pek saçmaydı zamanında. Ucuz iyi ekran kartı peşinde koşmaktan, pentium 3 makina toplatacam diye övüne övüne gezmekten, dandik ya da bulunmayan bi kart varsa makinanızda sürücüsünü bulmak için kervanlarla günlerce arayanları toplarsan dünyanın çevresini rahat 4 kere dolaşırsın.

Saçma dandik zor ve çok güzel günlerdi lan ama. Bu günlere gelene kadar neler çektik. Şimdiki nesil internete adapte oldu. Bane'in dediği gibi. Biz onunla birlikte o cehennemde doğduk.

  
 - Ah, you think darkness is your ally. You've merely adapted the dark. I was born in it, molded by it. I didn't see the light until I was a man and by then it was only blinding! -

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yankee Go Home!..



Hollywood sağolsun yıllardır bizi uzaylı istilası masalıyla eğlendiriyor. Ha geldiler, ha gelecekler; basacaklar mekanımızı aga diye bekledim ben şahsen yıllarca. 

Sonra bir gün, ''lan'' dedim kendi kendime -evet kendime saygım yok benim- ''oğlum ya bizsek milletin gezegenini basacak fedailer; ya bizsek gidip sağı solu istila edecek?'' (O yazı için: http://birseyanlatiyorumkesmesozumu.blogspot.com/2010/04/uzayli-mi-kim-uzayli.html)

Nitekim bugün yeni bir keşif aracı olan Curiosity, Mars'a iniş yaptı. Bu araçla birlikte şu an Mars topraklarında iki araç fıldır fıldır ''Mars'ta hayat arıyor''.

Sen kalkıp adamların mahremiyetini hiçe sayıp ikide bir keşif aracı gönderirsen, onlar da mekanını basarlar aga!!! Bu zamana kadar gelmedikleri hata!