Son Dakika!

biz bi' ara üşenmeyip harekete geçebilirsek bir şeyler bir şeyler yapacaz bloga. kaming suun.

9 Eylül 2010 Perşembe

Kızılay'da Bir Bar...

"yalnızlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz ve yalnızlar zehir dolu. ben yalnızlık duygusu nedir bilmem. bir odanın kapısını kapatıp yalnız kalmak hayatımın en güzel şeylerinden biri olmuştur." - charles bukowski


"yalnızlık aciziyet değil, yaşamasını bilene armağandır."

hayatımın en güzel anlarını kızılay'da yaşadım ben. onyediydim ankara'ya ilk geldiğimde, yirmi falandım karşılığı olmadığını bile bile birini sevdiğimde.

internet bağlantısı bile olmayan bir bilgisayardı, aynı evde yaşadığım insanların bile göremediği zamanlarda, beni en çok gören ve odamın kapısı hep kapalı. sigara, kahve, bilgisayar ve alkol tiryakiliğimin miladı.

iki sene, tam iki sene, sevmediğim şehirde yaşamak; ağzımda yılmaz erdoğan'dan "öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür; bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan, ankara'da yaşamak" dizeleri. ablamın ağzından dökülen "arkadaşın yok diye sevmiyorsun" tespiti.

sonra bir gün, kapısından defalarca dönülen bir kafe, girsem mi kapıdan tereddüdü, kafeye giriş, aslında yepyeni br hayata geçiş. onlarca insan bir masa etrafında. bense masanın en ucunda, sigara üstüne sigara.

şimdilerde beni tanıyanlar bilmez o zamanlarımı. bildikleri sadece her şeyin o kafede başladığı, o kafeye girdikten sonra çok değişen bir ben tanıdıkları.

doğru ya, kızılay'dan başlamıştım anlatmaya, gereği yok konuyu bu denli eskiye götürüp dağıtmaya.

solo toplaşmalarımız vardı bizim. kalabalık bir masada başlayan, konuşan, anlatan, kahkaha atan. biz içerdik. kimi metroya yetişmeliydi, kimi otobüse binmeliydi, kiminin annesi evde beklerdi gitmeliydi. konuşan giderdi. anlatan giderdi. kahkaha atan giderdi. biz içmeye devam ederdik. konuşan olmazdı, anlatan yoktu, haliyle kahkaha atmamıza sebep de yoktu. içerdik. biz içkiyi susmak için içerdik. ben sustukça o susardı. aslında biz görünürde susardık. bilirdik o an fırtına kopuyordu aslında içimizde. fırtına dindiğinde biz ağlardık.

çok şey için ağlamış olabilirim. ama hiçbiri aklımda değil şimdi.

hafızama kazınmış bir sebep var: ben en çok bir gün gelecek ve ankara'dan ayrılacağım için ağlamıştım, solo'da, kızılay'da bir bar.